Küçük hanım halinden memnun, annesi biraz uykusuz kaldı fakat bu kendisini pek bağlamadı! :)
Çalışan her annenin yaşadığı ikilem bu sanırım: "Normal olan çocuğuma benim bakmam değil mi?" sorusunu sormak kendine...
Aslına bakarsanız aylardır üzerinde düşündüğüm bir konuydu bu zaten... Cemre'den önce "çalışmamak" gibi bir kavram hiç yoktu hayatımda, o kadar olanaksız ve uzaktı ki benim karakterimde birisi için... Anneliğin insanı ne kadar değiştirebileceğine dair bir çarpıcı örneği daha yaşamış oldum yani böylelikle!
3 ay öncesinden, içimize sinen bir bakıcı ile koşullarda anlaşma sağlamıştık: güleryüzlü, hani yüzüne bakınca kanınızın kaynayacağı tipte bir kadıncağız. Kadıncağız mı? Ablam yaşında aslında...
Ben işe başlamadan 1 ay önce hem onun eve ve ufaklığa alışması, hem küçüğümün ona alışması, hem de "benim küçük kuzumu onun kucağında görmeye alışabilmem(!)" için başladı kendisi işe. O bizimle çalışmaya başlayana kadar benim "Hayır asla çalışmamalıyım", "Tabi ki bunu Cemre'ye yapmaya hakkım yok", "Onun geleceği için çalışmam en iyisi aslında" gelgitlerini sayısız defa yaşadığımı söylememe gerek yok sanırım...
Velhasıl büyük gün geldi, bakıcımız işe başladı. Benim küçük sıpam, benim aşırı sosyal sıpam, "Yahu bir annem vardı benim" demeden kadına ilk günden alışıverdi mi?! Kadıncağız akşam giderken kapıda "gel-gel" yaptığında, anasının koynundan bakıcısına doğru meylediverdi mi?! Annesini gayet olumlu geçen ilk günün akşamında, sırf bu sebepten böğüre böğüre saatlerce ağlattı mı?!
"Annelik".... Sen acayip birşeysin gerçekten... Zavallıcık bakıcısına alışsa sorun, alışmasa yine sorun...
Bakıcımız perşembe günü işe başlamıştı zaten. Cuma gününün tamamı zavallı kadına birşey belli etmemeye çalışarak, her yalnız kaldığımda döktüğüm birkaç damla gözyaşını kar sayarak geçti. Cumayı takip eden haftasonu da tabi ki!
"Ya beni unutursa; küçük kuzum ya beni sevmezse eskisi gibi; ben yokken ağlayacak, beni arayacak; sabah uyandığında da gözleri beni arayacak; benim kokum olmadan huzur bulamaz ki?" şeklindeki düşüncelerle kendimi 10 yaş yaşlandırdığım bir haftasonundan sonra sevgili eşimin de telkinleriyle daha "normal" bir pazartesiye başladım...
Bakıcımız iyiydi gerçekten, sevgi doluydu bir kere ve en önemlisi elbette ki buydu, ben gözünün içine bakıyordum miniğimin, onu incitmemesi en büyük kriterdi benim gözümde. İyi niyetliydi, söylediklerimi tam da istediğim şekilde yapabilmek için çok çaba sarfediyordu.
Ve silkindim! Dedim ki kendime "Bak, Cemre için çalışmak zorundasın, bugün karşılayabileceğin bir ihtiyacını sırf çalışmayıp standardını düşürdüğün için yarın karşılayamazsan kendini suçlamayacak mısın?" Cevabım açıkça "evet"ti, zaten çalışmamaya cesaret etmek pek de mümkün bir iş değil benim karakterimde bir insan için. Fakat diyorum ya: "Annelik"!
Bunun üzerine herşeyi düzene koyma çalışmalarına başladım. Aldım kalemi kağıdı elime:
- bir günlük beslenme planı çıkardım bakıcımıza;
- küçüğümün her gün taze pişecek yemek tariflerini yazdım, hiçbirşey unutulmasın diye. Ya sebzesinin içindeki 10 tane pirinç tanesini o gün koymayı unutursaydı bakıcısı: Felaket olmaz mıydı bu mesela?!
- bir de çizelge hazırladık beraber, küçük hanım hangi saatte ne yedi, ne kadar yedi, kaç saat uyudu, büyük tuvaletini yaptı mı çizelgesi.
Allahtan bakıcımız istekli ve uyumlu bir kadın, bu düzene de istekle yaklaştı. Tüm bunları elbette ki açık arayan bir dedektif edasıyla değil; birimizin olmadığı zamanda diğerinin ne yaptığını ikimiz de takip edebilelim, doktoruna sağlıklı bilgi verebilelim gerekçesiyle, bakıcıda da ufaklığa karşı bir "sahip olma" duygusu yaratmaya çalışarak yaptım. Başarılı da oldum sanırım...
Herhangi birşeyi hatırlatmama gerek kalmadan günlük planı takip eder, kendi kendine çizelgeyi doldurur oldu. İşte buzdolabımızın üstü böyle anlam kazandı:
Bakıcımızın arada böyle insiyatif alabilmesine de göz yumduk elbette :)) Çok tatlı bir kadıncağız aslında:
Bu dönemde, konuyla ilgili kitap okuyarak da sakinleşmeye çalıştım. Sabiha Paktuna Keskin'in çalışan annelerin çocuklarıyla sağlıklı ilişki kurabilmesi amacıyla yazdığı "Anne İş'te" kitabından çok faydalandım diyebilirim.
Kitapta temel olarak anlatılan: 3 yaşına kadar bebeğin anneye aşırı bir bağlılık duygusu içinde olduğu, hatta annesini kendisinden ayrı bir varlık olarak dahi görebilme yetisine sahip olmadığı, annesinin olmadığı her ortamda ölüm korkusuna eşdeğer bir anksiyete yaşadığı açıklanıyor. Bu bağlamda her çocuğa en az 3 yaşına kadar kendi annesinin bakması en sağlıklısı elbette. Fakat çalışan anneler için bu mümkün olamıyor ne yazık ki...
İşte bu durumda bebeğin travma yaşamadan bu süreci atlatabilmesinin yolu, anneye olan bağlılık duygusunun örselenmesine izin vermeden bakıcıya da aynı/benzer bağlılık duygusunu geliştirmesine yardımcı olmak. En can alıcı noktaları özetlemek gerekirse diyor ki:
- Bebeğinizin bakıcıya bağlanmasını kıskanmayın. Bu olması gereken bir durumdur ve gerçekleşmesi durumunda bakıcınızın bebeğinize doğru şekilde yaklaştığını gösterir.
- Bebeğe bakan yüzün ilk 3 sene kesinlikle değişmemesi gerekir. Bazı aileler aile büyüklerinden dönüşümlü bakıcılık desteği talep ederler (bir hafta anneanne, bir hafta babaanne gibi), bu yanlıştır ve çocuğun güven duygusunun sağlıklı bir şekilde oluşmasını engeller.
- Bebek anneye bağımlıdır ve onu beyninde temel ihtiyaçlarını karşılayan kişi (beslenme+temizlenme+uyuma) olarak kodlamıştır. Bakıcısını da aynı şekilde kodlayacaktır. Bunun için bakıcının olduğu durumda temel ihtiyaçlarını sadece bakıcı; annenin olduğu ortamda temel ihtiyaçlarını sadece annenin karşılamasına özen gösterin. Böylelikle bakıcıya karşı güven geliştirirken, anneye olan bağlılığı da örselenmez.
- Asla sıvışarak evden ayrılmayın, bebeğiniz evden ayrıldığınızı görsün. İşe giderken onu her zaman sevdiğinizden farklı bir şekilde severek vedalaşın; ritmik bazı sözleri sevecen bir şekilde söyleyin ve ayrılın. İşten geldiğinizde de onunla aynı şekilde buluşun.
- İşe giderken bebeğinize kokunuzu bırakın. Giydiğiniz bir tişört, yastık kılıfı gibi eşyalar gün içinde ve özellikle uyuması esnasında bebeğinizi rahatlatır.
- Bebeğiniz 1.5 yaşından küçük ise (yani hala oral dönemde ise) onu mutlaka emziğe alıştırın ki yokluğunuzda emme ihtiyacını tatmin edebilsin.
- İşten döndükten sonra eşinizden ev işleriyle ilgili yardım talep edin ve bebeğinizin ihtiyaçlarını siz karşılayın. Eve geldikten sonra ilk 10-15 dk aranıza kimsenin girmesine izin vermeyin ve bebeğinizle ilgilenin.
Uygulamaya çalıştık elimizden geldiğince. Başarılı da olduk sanırım... Küçüğüm bakıcısıyla mutlu görünüyor, biberondan süt almayı yadırgamıyor, annesinin tişörtüne sarılıp uykuya dalıyor bakıcısının kucağında..
Ben de kaçınılmaz sona daha da çok yaklaşıyorum ama miniğimi böyle gördükçe daha huzurluyum. Daha önce atıp tuttuğum tüm "profesyonel" nutuklarımı bir kenara bırakıyorum; bir anne olarak ve kirazım için çalışmam gerektiğini düşünüyorum.
Tekrar merhaba iş hayatı!
Her şey güzel olacak, inanıyorum ve inanmak istiyorum buna.
Seni çok seviyorum minik tombul meleğim...
Canım benim, herşey iyi olacak merak etme, fotoğrafınıza bayıldım :)
YanıtlaSilÖyle umuyorum canım, Cemre'nin yüzü gülsün, tek dileğim bu...
YanıtlaSil