19 Temmuz 2016 Salı

Kirazımla çekirdek aile tatili


Güzel kızım, 
Geçtiğimiz 2 hafta seninle dolu dolu bir bayram tatili geçirdik.

İlk haftasını yazlıkta, anneanne & babaannenin evlerinde kuzenlerinle dolu dolu geçirdin. Açıkçası yazlıkta sen sürekli oyun oynar halde olduğundan, ben de çok  birşey anlayamıyorum; demek istediğim seninle olmanın tadına çok varamıyorum. Ama yine de ma-aile olmanın tadı başka. Seninle 24 saat bir arada olabilmek her koşulda, her durumda çook çok güzel ve doyumsuz..

Bir sonraki hafta çekirdek ailemizle bir Karadağ tatili yaptık, senin ilk yurtdışı tatilin. Çok uzun bir uçuş değildi, 1.5 saat kadar sürdü. Ama senin kısa İstanbul-yazlık uçuşundan sonra gene de nispeten ilk uzun-yurtdışı uçuş deneyimin oldu. Bizi hiç üzmedin..
Uçağa biner binmez hostes ablaların dağıttığı oyuncak poşetinin içine daldın. Oyuncak uçak, saat, balon uçak, aktivite kitabı; sen onlarla oyalanırken yolculuk bitiverdi. Giderken seni daha çok baban idare etti; ben ne zamandır izleyemediğim “Siyah Kuğu” filmini bulunca, onu izlemeden edemedim. Bitiremesem de yarısından çoğunu izledim.
Ve sonra tatil başladı. 2 gün Ulcinj, 3 gün Kotor’da kaldığımız; her gün farklı bir yerde denize girdiğimiz; sen tatilinden nasıl keyif alacaksan bizim de ona göre plan yaptığımız dolu dolu 5 gün geçirdik prensesimle.
 
 
Karadağ adı üzerinde dağlık bir ülke, sahilleri de çoğunlukla taşlık. Biz de meşhur plajlarını denemeye çalıştık olabildiğince –hazır gitmişken görmeden dönmeyelim dedik-, örneğin “Sveti Stefan” gibi. Dediğim gibi taşlık plajlardan çok keyif almadın ama gene de hep suda geçirdin günlerini, kendine eğlence yarattın hep; bize hiç sıkıntı çıkarmadın. Bolll bol dondurma yedin sahilde J Arada aşağıdaki gibi yok yere sapıtıklık yaptığın zamanlar da olmadı değil balım J
 
Kumlu  plajlarda keyfine diyecek yoktu. Bir an bile sudan çıkmadın. Kovalarla oynadın, mini su yatağını yüzdürdün.. Sürekli arkadaş arayışı içindesin. O kadar sosyal ve cana yakınsınki, sanırım anneannene çekmişsin bu konuda. Biz yabancı dilden dolayı insanlar seni anlamayacağı için çok şaşkınlık yaşayacağını düşünmüştük gitmeden, yaşamadın. Okuldaki yabancı asıllı İngilizce öğretmeninden mi alıştın bilemiyorum; onların farklı bir dil konuştuğunu hemen anladın, seni anlamamalarına sinirlenmedin ve derdini anlatabilmek için benden yardım istedin. 
Bir de bir arkadaş bulur bulmaz, hemen ona bağlanman var. Çok tatlısın J Ama bu kadar duygusal olman beni biraz ürküttü. Mesela ilk gün Kosova asıllı Erona ile tanıştın, birlikte uzun süre çığlıklar ata ata denizde oynadınız, cips yediniz.. Sonra Erona Hello Kitty desenli büyükçe deniz simidini alıp, denizde simitle oynayan başka çocukların arasına karıştı. Öyle üzüldün, öyle alındın ki anlatamam. “Erona niye gitti anne, neden benimle oynamıyor anne, onların neden simidi var anne” diye sordun durdun. Erona denizde oynamaya devam ederken biz oradan ayrıldık, sen hala Erona’nın adını sayıklıyordun ve ertesi gün de aynı plaja gitmek için söylendin durdun.. Bu kadar duygusal olman, arkadaş canlısı olma durumunu bu derece duygusallıkla ele alıyor olman, ilerde incinirsen düşüncesi ile beni biraz ürküttü.. Bakalım, yaşadıkça göreceğiz.
Erona’yla Ulcinj plajında oynadığın günün ertesi günü Kotor’a geçtik ve ilk günü otelin plajında değerlendirdik. Orada da 6-7 yaşlarında Emma isimli bir kız çocuğu ile seni arkadaş yaptım, elimden tutup beni götürüyorsun zaten, “anne hadi tanıştır” diye. Kız bir değişikti, zaten dil olarak anlaşamıyorsunuz, yaşlarınız da tutmuyor, oyun kuramıyorsunuz; kız sürekli su tabancasıyla senin suratına su sıktı ve sen çok rahatsız oldun. Onu uyarmama rağmen bunu yapmaya devam etti, 2 dk yanyana huzurla oyun oynamışlığınız yok, ona rağmen ertesi 2 gün Emma da Emma diye tutturdun. Nedir bu acıya rağmen arkadaş hayranlığı, şaşakaldım. Hayır olsun bakalım..
Tatilin son günü Kotor’da hava biraz kapalıydı. Hatta son gün sahildeyken yağmura bile yakalandık; seninle dondurma almaya gitmiştik, yolun ortasında kalakaldık böyle J Hava çok güzel değildi ama kumlu bir plajdı orası ve sen çoook eğlendin son gününde de bitanem.
 
 
5 gün boyunca denize-plaja doydun. Ama nedense bu sene bir su korkusu geliştirmişsin, anlayamadığım bir şekilde. Kucağımızdan hiç inmedin, kıyıda çimlemek haricinde denize kendi kendine girmedin. Derinlere giderken de hep benim kucağımda olmak istedin. Dikkat ettiğimiz şu oldu, babana değil bana daha çok güveniyorsun. Birimizin kucağında denize gidecek isen hep beni istedin.. Annenin yeri her zaman başka mı oluyor? 
Kuzucum, tatilini sadece süt, nutella ve patates kızartması yiyerek geçirdin desem abartmış olmam. Doğru düzgün bir gıda geçmedi boğazından. Zaten yemek ile sıkıntın var, gözlemledik ki bizimle başbaşa iken bu durum tavan yapıyor. Senin damak tadına uygun yaptırdığımız ızgara tavukları, domatesli makarnaları bile ağzına sokmadın.
Daha önce tuvalet problemin için gittiğimiz çok iyi bir pedagog var, bu konuyu da ayrıca yazacağım bir gün. Onun asistanına mesaj attım oradan, doktorun müsait olduğu ilk gün bu konu için ona gitmek istiyorum. Zor randevu alınıyor, bakalım ne zaman gidebileceğiz...
Biz bir yerlerde yanlış yapıyoruz, bu çok belli. Ve bu yanlışın içinde bir kısır döngü içindeyiz babanla, yönetemiyoruz bu durumu: ne senin beslenmen ne de kendi sinirlerimiz açısından. Karşılıklı daha fazla yıpranmamak ve en önemlisi senin psikolojin & sağlıklı beslenmen adına en kısa zamanda bir uzman görüşüne ihtiyacımız var.
Güzel kızım, tatilimizin son gecesinde (15 Temmuz 2016)  sen yatağında mışıl mışıl uyurken Türkiye’den darbe yapıldığı bilgisi geldi. Panik olduk tabi ki elin memleketinde, haber de alamadık doğru dürüst. Ertesi günü akşamı yola çıkacaktık normalde. Sabah otelden çıkış yaptık, günü internet erişimimiz olmadan ve dolayısı ile memleketteki durumları bilemeden geçirdik. Karadağ’da Avrupa’nın en büyük gölü olan “Skadar Lake”i görmeye gittik. Yanında yemek yiyebileceğimiz güzel bir tesis bulduk, hava yağışlı olduğundan içerde oturduk, pek de gölü görebildik diyemem. Biz babanla yemek sense tabi ki kızarmış patates yedin ve yola çıktık sonrasında. Havaalanına vardığımızda uçuşumuzun iptal edildiğini öğrendik. THY bize otel bulma konusunda yardımcı oldu (çok şükür!!); otelimizi ve yol masrafımızı onlar karşıladı. Geceyi başkent Podgorica’da geçirdik. Sen çok erken saatte melekler gibi uyudun, biz babanla geceyi internet başında memleketten haber almaya çalışarak geçirdik, yemek bile yemeden. Bir ara kafamız dağılsın diye lobide kahve içtik, sonrasında sıkıntıdan uykusuz bir gece... ve sabah 10.00 uçağı ile yurda döndük.
 
Ülkemiz sıkıntılı günler geçiriyor.
Sen herşeyden habersiz masum dünyanda büyüyorsun meleğim.
Ben seninle yıkanıyorum, paklanıyorum, ben oluyorum, temiz oluyorum, insan oluyorum, anne oluyorum.
Ben seninle daha “iyi” oluyorum; büyüyorum, çok güzel büyüyorum.
Seninle geçen her saniyenin tadına doyamıyorum.
Ruhum yeşillendi seninle, paklandı, aşka doydu; gözlerim her saniye seni seyretmekle bayram etti.
Mis kokulum, canımın yarısı, ciğer parem,
İyi ki varsın benim can parçam, bal kuzum,
İyi ki varsın..
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder