6 Aralık 2016 Salı

Kar tanesi...

Benim bal kızım, pamuk kızım, mis kokulu kızım... 

Canımın içi, canımın parçası... 

Gözlerim dolu dolu, kalbim buruk yazıyorum sana bu satırları... 
Yine geçmişe iz bırakmak niyetim... 

Bugün okulda soru sormuşlar her birinize: 
"Kar tanesi olsan nereye yağmak isterdin?". 
"Annemin işyerine yağmak isterdim..." demişsin. 

Sevgimiz çok büyük... 
İçim buruk... 
Her şey senin için Cemrem... 
Attığım her adım, aldığım her nefes.. 

Her zaman şükrediyorum bugünümüze. 
Allah sevgimizi daim etsin, birlikte hep güzel günlerimiz olsun; uzuuun uzun mutlu bir ömrümüz olsun birlikte can parçam... 

Seni çok seviyorum, 
Annen. 

06 Aralık 2016, Salı..

 




12 Ekim 2016 Çarşamba

Kiraz hanım günlükleri - Kurban bayramı 2016


Can parçam, bal kuzum, 


Eylül ayı başında, başbaşa yazlıkta geçirdiğimiz Kurban bayramı tatilinde; o tatlı dillerinden dökülen bazı "incilerini" geçmişe not edebilmek üzere yazıyorum.. 


İncilerin şu şekilde: :) 


* Yaz başında bahçede oynarken arkadaşlarına özenip de aldırdığın bisiklete bir kere dahi binmedin.. Daha doğrusu üstüne oturdun ancak kullanmadın... Pedalları çevirmeye pek gücün yetmedi. Arkadaşlarının önünde bu durumu gururuna yediremediğin için çevirmeyi reddettiğini tahmin ediyorum.. :) Yazın sonuna geldik bu şekilde ve son bisiklet sürme denememizde gene kullanmak istemedin. Geçmişe bıraktığın "inci", bisikletten indikten sonra babana dönüp: "Ben bisiklete binmekte iyi değilim ama arabanın arka koltuğuna oturmakta çok iyiyim değil mi baba?" demen ... :)) 


* Senin yanında yeme düzeninden konuşurken, "Cemre istediği zaman istediği miktarda yiyor." yorumunu yapmamın akabinde, "Eveeet, ben herşeyi yiyorum maşallah!" demen... :)) 

* Başka bir yemek saatinde, ikimiz yedin/yemedin tartışması yaparken bana kızıp "Sen git başlasının annesi ol!" demen... Benim de üzerine "Aaa... E napıyım, şurada bir küçük Mehmet vardı, gideyim bari onun annesi olayım" diye konuyu şakaya vurmamın üzerine: "Sen onun da kafasını şişirirsin!" demen !!! 

* Bir yaramazlık akabinde, babanın sana "yavrum neden böyle yapıyorsun, neden söz dinlemiyorsun, neden bana vuruyorsun..." sorularını sorarken senin ağlayarak "Ama sen bana sürekli Neden, Neden, Neden" diye sorarsan ben kendimi anlatamıyoruum!!!" diye ağlayarak isyan etmen...  

Ah kuzum... Bal kızım... Pamuk ellim... 

Her hareketin beynime kazısam hiiç unutmasam keşke. 

Seni çok seviyorum benim küçük isyankarım, minik aklı akıl dolu can parçam...

 
 
 

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Kuzen kardeşliği...


Güzel kızım,

Tatlı meleğim,

Büyüyorsun.. Karakterin, hal ve hareketlerin şekilleniyor her geçen gün.. Sana bakıp bazen kendime “aferin bana” diyorum; bazen korkuyorum sana tam olarak katmayı beceremediklerim için. İlerde hırçın olur mu, ilerde toplumda tutunmasını zorlaştıracak davranışları olur mu diye endişe ediyorum.

Sen mutlu ol istiyorum. Hep sevil, hep kabul gör, her yerde.

Canım...

Bizi çok güldürüyorsun; akıllandıkça, dünyayı kavradıkça, kendi yaşınca olanı biteni kendi dilinde yorumlama çabaların öyle tatlı ki..

Duygulu bir çocuksun, çok duygulu..

İnsanları seviyorsun ve bağlanıyorsun. Bu güzel, çok güzel bir özellik bana göre.

Arkadaşlarını seviyorsun, uzun süre görmesen bile asla unutmuyorsun; duygusal hafızan var.

Kuzenlerinle çok eğleniyorsun ve birbirinize çok bağlısınız. Buna çok seviniyorum. Kardeş gibi olun, ömür boyu birbirinize bağlanın istiyorum.

Geçtiğimiz haftasonu teyzenler bizdeydi. Yaşlarınız yakın olduğu için Batuhan’la birbirinize ayrıca düşkünsünüz. Onlar gelir gelmez herkesi ekip oyuna daldınız ikiniz. Ancak sen henüz küçük olduğundan, henüz paylaşmayı bilemediğinden; henüz yenilgiyi öğrenmediğin için hep senin istediğin olsun istediğinden ve kızdığın zaman duygularını ifade etmeyi bilemediğin için herhangi bir kriz anında çocukcağıza pata küte vuruyorsun. Canı yanıyor kuzumun, çok hem de. Ama vuran sen olduğun için, sen küçük olduğun için ve seni çok sevdiği için gıkını çıkarmıyor. Biz müdahele etmeye çalışıyoruz tabi ki ilişkinize, ama gene de kriz anları yaşanabiliyor.

Bu Pazar günü yine, istediğin olmadığı için Batuhan’a bir tane patlatıverdin, küçük sıpam. Ortamdaki herkes “Aaa, neden vurdun ama, özür dile abinden” benzerinde olaya müdahil oldular. Sen yine “yalan söylemenin sakıncaları” konusuna henüz tam olarak hakim olmadığından “Batuş bana vurdu, ben vurmadım!” dedin; küçüksün elbet, üstünde durmadı kimse.

Herkes önüne döndüğünde, gene benim küçük kalpli güzel kızım Batuhan’ın yanına gidip “Sana vurduğum için özür dilerim” dedi fısıldayarak. Yani, özür diliyorsun ama bir taraftan da gururuna yediremiyorsun, kimse duymasın istiyorsun. Batuhan çok bozulmuştu, hiç cevap vermedi, oralı olmadı. Sen fısıldayarak tekrarladın, takdir ve barış bekliyordun oysa ki, “Sana vurduğum için özür dilerim” dedin. Batuhan cevap vermedi ve odadan bir hışım dışarı çıktı.

Sen oyuncaklarınla oynamaya devam ederken kafanı bile kaldırmadan söylendin kendi kendine: “Özür dilemişiz dedik...!!”.

Ah Cemre, ah Cemrem, öyle tatlı, öyle komiksin ki. Öldüm gülmekten. Özür diledim işte, ne uzatıyorsun diyorsun kendi kendine... J

Sonra aranızda barış imzalandı tabi, arada kavga gürültü çıksa da çok güzel oynadınız.

Akşam olunca Batuhan gitmek istemedi, ağlamaya başladı, sen ona bacaklarından sarıldın, ben Batuhan’a “Bayramda tekrar görüşeceğiz bitanem, o zaman dolu dolu bir hafta geçireceğiz, bak Cemre de üzülür sen ağlarsan” derken sen de bacaklarına sarılmış kafanı sallıyordun üzgün üzgün. Ah benim tatlı pıtırcığım...

O akşam Bursa’ya giderken arabaya biner binmez Batuhan yine ağlamaya başlamış.  Öyle üzgünmüş ki, annesine “Anne, bağıra bağıra ağlayabilir miyim?” demiş; sonra da ağlaya ağlaya annesinin kucağında uyuyakalmış!

Sen onlar gittikten sonra, tüm gün oyun oynamanın yorgunluğuyla hemen uykuya daldın. Ertesi sabah seni Gülay teyzen uyandırdı, ben işteydim. Dediğine göre bir karış surat, bir afra bin tafrayla kalkmışsın: “Batuş gitti diye moralim bozuk” diyormuşsun bir de. J Batuhan da sabah kalkmış annesine “Dün Cemre bana 3 kere vurdu; ama olsun o daha küçük, bilmeden yapıyor” diye anlatmış.

Cansınız siz. Birbirinizi hep böyle sevin, hep birbirinizin yanında olun hayatınız boyunca.

Ben de sizleri çooook seviyorum.

19 Temmuz 2016 Salı

Kirazımla çekirdek aile tatili


Güzel kızım, 
Geçtiğimiz 2 hafta seninle dolu dolu bir bayram tatili geçirdik.

İlk haftasını yazlıkta, anneanne & babaannenin evlerinde kuzenlerinle dolu dolu geçirdin. Açıkçası yazlıkta sen sürekli oyun oynar halde olduğundan, ben de çok  birşey anlayamıyorum; demek istediğim seninle olmanın tadına çok varamıyorum. Ama yine de ma-aile olmanın tadı başka. Seninle 24 saat bir arada olabilmek her koşulda, her durumda çook çok güzel ve doyumsuz..

Bir sonraki hafta çekirdek ailemizle bir Karadağ tatili yaptık, senin ilk yurtdışı tatilin. Çok uzun bir uçuş değildi, 1.5 saat kadar sürdü. Ama senin kısa İstanbul-yazlık uçuşundan sonra gene de nispeten ilk uzun-yurtdışı uçuş deneyimin oldu. Bizi hiç üzmedin..
Uçağa biner binmez hostes ablaların dağıttığı oyuncak poşetinin içine daldın. Oyuncak uçak, saat, balon uçak, aktivite kitabı; sen onlarla oyalanırken yolculuk bitiverdi. Giderken seni daha çok baban idare etti; ben ne zamandır izleyemediğim “Siyah Kuğu” filmini bulunca, onu izlemeden edemedim. Bitiremesem de yarısından çoğunu izledim.
Ve sonra tatil başladı. 2 gün Ulcinj, 3 gün Kotor’da kaldığımız; her gün farklı bir yerde denize girdiğimiz; sen tatilinden nasıl keyif alacaksan bizim de ona göre plan yaptığımız dolu dolu 5 gün geçirdik prensesimle.
 
 
Karadağ adı üzerinde dağlık bir ülke, sahilleri de çoğunlukla taşlık. Biz de meşhur plajlarını denemeye çalıştık olabildiğince –hazır gitmişken görmeden dönmeyelim dedik-, örneğin “Sveti Stefan” gibi. Dediğim gibi taşlık plajlardan çok keyif almadın ama gene de hep suda geçirdin günlerini, kendine eğlence yarattın hep; bize hiç sıkıntı çıkarmadın. Bolll bol dondurma yedin sahilde J Arada aşağıdaki gibi yok yere sapıtıklık yaptığın zamanlar da olmadı değil balım J
 
Kumlu  plajlarda keyfine diyecek yoktu. Bir an bile sudan çıkmadın. Kovalarla oynadın, mini su yatağını yüzdürdün.. Sürekli arkadaş arayışı içindesin. O kadar sosyal ve cana yakınsınki, sanırım anneannene çekmişsin bu konuda. Biz yabancı dilden dolayı insanlar seni anlamayacağı için çok şaşkınlık yaşayacağını düşünmüştük gitmeden, yaşamadın. Okuldaki yabancı asıllı İngilizce öğretmeninden mi alıştın bilemiyorum; onların farklı bir dil konuştuğunu hemen anladın, seni anlamamalarına sinirlenmedin ve derdini anlatabilmek için benden yardım istedin. 
Bir de bir arkadaş bulur bulmaz, hemen ona bağlanman var. Çok tatlısın J Ama bu kadar duygusal olman beni biraz ürküttü. Mesela ilk gün Kosova asıllı Erona ile tanıştın, birlikte uzun süre çığlıklar ata ata denizde oynadınız, cips yediniz.. Sonra Erona Hello Kitty desenli büyükçe deniz simidini alıp, denizde simitle oynayan başka çocukların arasına karıştı. Öyle üzüldün, öyle alındın ki anlatamam. “Erona niye gitti anne, neden benimle oynamıyor anne, onların neden simidi var anne” diye sordun durdun. Erona denizde oynamaya devam ederken biz oradan ayrıldık, sen hala Erona’nın adını sayıklıyordun ve ertesi gün de aynı plaja gitmek için söylendin durdun.. Bu kadar duygusal olman, arkadaş canlısı olma durumunu bu derece duygusallıkla ele alıyor olman, ilerde incinirsen düşüncesi ile beni biraz ürküttü.. Bakalım, yaşadıkça göreceğiz.
Erona’yla Ulcinj plajında oynadığın günün ertesi günü Kotor’a geçtik ve ilk günü otelin plajında değerlendirdik. Orada da 6-7 yaşlarında Emma isimli bir kız çocuğu ile seni arkadaş yaptım, elimden tutup beni götürüyorsun zaten, “anne hadi tanıştır” diye. Kız bir değişikti, zaten dil olarak anlaşamıyorsunuz, yaşlarınız da tutmuyor, oyun kuramıyorsunuz; kız sürekli su tabancasıyla senin suratına su sıktı ve sen çok rahatsız oldun. Onu uyarmama rağmen bunu yapmaya devam etti, 2 dk yanyana huzurla oyun oynamışlığınız yok, ona rağmen ertesi 2 gün Emma da Emma diye tutturdun. Nedir bu acıya rağmen arkadaş hayranlığı, şaşakaldım. Hayır olsun bakalım..
Tatilin son günü Kotor’da hava biraz kapalıydı. Hatta son gün sahildeyken yağmura bile yakalandık; seninle dondurma almaya gitmiştik, yolun ortasında kalakaldık böyle J Hava çok güzel değildi ama kumlu bir plajdı orası ve sen çoook eğlendin son gününde de bitanem.
 
 
5 gün boyunca denize-plaja doydun. Ama nedense bu sene bir su korkusu geliştirmişsin, anlayamadığım bir şekilde. Kucağımızdan hiç inmedin, kıyıda çimlemek haricinde denize kendi kendine girmedin. Derinlere giderken de hep benim kucağımda olmak istedin. Dikkat ettiğimiz şu oldu, babana değil bana daha çok güveniyorsun. Birimizin kucağında denize gidecek isen hep beni istedin.. Annenin yeri her zaman başka mı oluyor? 
Kuzucum, tatilini sadece süt, nutella ve patates kızartması yiyerek geçirdin desem abartmış olmam. Doğru düzgün bir gıda geçmedi boğazından. Zaten yemek ile sıkıntın var, gözlemledik ki bizimle başbaşa iken bu durum tavan yapıyor. Senin damak tadına uygun yaptırdığımız ızgara tavukları, domatesli makarnaları bile ağzına sokmadın.
Daha önce tuvalet problemin için gittiğimiz çok iyi bir pedagog var, bu konuyu da ayrıca yazacağım bir gün. Onun asistanına mesaj attım oradan, doktorun müsait olduğu ilk gün bu konu için ona gitmek istiyorum. Zor randevu alınıyor, bakalım ne zaman gidebileceğiz...
Biz bir yerlerde yanlış yapıyoruz, bu çok belli. Ve bu yanlışın içinde bir kısır döngü içindeyiz babanla, yönetemiyoruz bu durumu: ne senin beslenmen ne de kendi sinirlerimiz açısından. Karşılıklı daha fazla yıpranmamak ve en önemlisi senin psikolojin & sağlıklı beslenmen adına en kısa zamanda bir uzman görüşüne ihtiyacımız var.
Güzel kızım, tatilimizin son gecesinde (15 Temmuz 2016)  sen yatağında mışıl mışıl uyurken Türkiye’den darbe yapıldığı bilgisi geldi. Panik olduk tabi ki elin memleketinde, haber de alamadık doğru dürüst. Ertesi günü akşamı yola çıkacaktık normalde. Sabah otelden çıkış yaptık, günü internet erişimimiz olmadan ve dolayısı ile memleketteki durumları bilemeden geçirdik. Karadağ’da Avrupa’nın en büyük gölü olan “Skadar Lake”i görmeye gittik. Yanında yemek yiyebileceğimiz güzel bir tesis bulduk, hava yağışlı olduğundan içerde oturduk, pek de gölü görebildik diyemem. Biz babanla yemek sense tabi ki kızarmış patates yedin ve yola çıktık sonrasında. Havaalanına vardığımızda uçuşumuzun iptal edildiğini öğrendik. THY bize otel bulma konusunda yardımcı oldu (çok şükür!!); otelimizi ve yol masrafımızı onlar karşıladı. Geceyi başkent Podgorica’da geçirdik. Sen çok erken saatte melekler gibi uyudun, biz babanla geceyi internet başında memleketten haber almaya çalışarak geçirdik, yemek bile yemeden. Bir ara kafamız dağılsın diye lobide kahve içtik, sonrasında sıkıntıdan uykusuz bir gece... ve sabah 10.00 uçağı ile yurda döndük.
 
Ülkemiz sıkıntılı günler geçiriyor.
Sen herşeyden habersiz masum dünyanda büyüyorsun meleğim.
Ben seninle yıkanıyorum, paklanıyorum, ben oluyorum, temiz oluyorum, insan oluyorum, anne oluyorum.
Ben seninle daha “iyi” oluyorum; büyüyorum, çok güzel büyüyorum.
Seninle geçen her saniyenin tadına doyamıyorum.
Ruhum yeşillendi seninle, paklandı, aşka doydu; gözlerim her saniye seni seyretmekle bayram etti.
Mis kokulum, canımın yarısı, ciğer parem,
İyi ki varsın benim can parçam, bal kuzum,
İyi ki varsın..
 

11 Mart 2016 Cuma

3 yaş isyanları...

Güzel kızım,
Büyüyorsun... Karakterin bizleri gözlemlediklerinle, bizim sana verebildiklerimizle; biraz da kanımızdan sana aktardıklarımızla şekilleniyor.
Bir güzel insan yavrusu, bir tatlı kız çocuğu olarak büyüyorsun...
Seni her zaman mutlu eder miyiz bilemem: eksik kalır mıyız, kızdırır mıyız, küçük kalbini kırar mıyız ebeveynlerin olarak, belki bazen.. O küçük dik kafanla zaman zaman bize kafa tutmalarından, car car bağırmalarından, kendini yere atmalarından belli ki  bize kızdığın zamanlar var. Sen büyümek istedikçe, birey olmak istedikçe, biz seni korumak için sana sınırlar çizdiğimizde bize kızıp küçük dünyanda isyan çıkarmaların var...
Ama bil ki ne olursa olsun, durum ve koşullar ne olursa olsun sana olan sevgimiz sonsuz. O, gönülde; gönlün en derin, en korunaklı yerinde sana ait, değişmez, baki bir aşk olarak yaşamakta ve yaşayacak.
Son günlerde isyanın çok büyük. Bunu büyük ölçüde, anne olarak üstüme alınmaktayım ve çareler aramaktayım. Birşeyleri protesto ettiğini düşünmekteyim fakat nokta atışı olarak konunun ne olduğunu bilemediğimden çok istikrarlı ya da stratejik davranamıyorum.
Tepkini bize, normalde tuvalet eğitimini almış olmana rağmen sürekli çişini altına yaparak gösteriyorsun. Birşeye mi kızdın, çiş altına yapılıyor, çamaşır bir kenara atılıyor. Ta ki anneyi babayı isyan ettirene kadar.
Bu mevzunun, senin için “derinlerde” bir kızgınlıkla ilişkili olabileceğini düşündüğümüzden beri bu konuda çok sakin kalmaya çalışıyoruz. İnan kendimizle çok mücadele ediyoruz. Okumak, araştırmak yetmedi; zira tavrından vazgeçmiyorsun, yanlış davranmak ve senin geçmişinde bir yara bırakmak istemiyoruz. Bunun için  bir pedagog yardımı alacağız: randevumuz iki hafta sonra. Güvendiğimiz biri. Bize vereceği tavsiyeleri sabırla bekliyoruz; senin iyi olman, senin mutlu olman, senin güvenli bir ortamda yetişmen, iç dünyanın derinliklerini inşa ettiğimiz bu küçücük yaşına dair herşeyin sağlıklı olabilmesi için ne yapmamız gerekiyorsa öğrenip  birebir uygulayıcısı olacağız. Gelişmeleri, yine geleceğe dair sana hatıra kalabilmesi için, sana buradan yazıyor olacağım.
Geçen gün, yine seni tuvalete götürdüğüm için o küçük ve bilmiş kafanda isyanını yaşarken bana aynen şunları söyledin:
“Anne! Neden beni buraya koyuyorsun? Ve neden yaramazlık yaptığımda bana kızıyorsun? Ve neden benimle tartışıyorsun?!!!”
Benim küçük bilmiş kızım.
Sen bizi hep güldür böyle.
Geçmişe dair hep böyle mutlu, güzel hatıralarımız olsun.
İyki varsın ve iyki benim kızımsın...
Seni çooook seviyorum..