22 Ağustos 2016 Pazartesi

Kuzen kardeşliği...


Güzel kızım,

Tatlı meleğim,

Büyüyorsun.. Karakterin, hal ve hareketlerin şekilleniyor her geçen gün.. Sana bakıp bazen kendime “aferin bana” diyorum; bazen korkuyorum sana tam olarak katmayı beceremediklerim için. İlerde hırçın olur mu, ilerde toplumda tutunmasını zorlaştıracak davranışları olur mu diye endişe ediyorum.

Sen mutlu ol istiyorum. Hep sevil, hep kabul gör, her yerde.

Canım...

Bizi çok güldürüyorsun; akıllandıkça, dünyayı kavradıkça, kendi yaşınca olanı biteni kendi dilinde yorumlama çabaların öyle tatlı ki..

Duygulu bir çocuksun, çok duygulu..

İnsanları seviyorsun ve bağlanıyorsun. Bu güzel, çok güzel bir özellik bana göre.

Arkadaşlarını seviyorsun, uzun süre görmesen bile asla unutmuyorsun; duygusal hafızan var.

Kuzenlerinle çok eğleniyorsun ve birbirinize çok bağlısınız. Buna çok seviniyorum. Kardeş gibi olun, ömür boyu birbirinize bağlanın istiyorum.

Geçtiğimiz haftasonu teyzenler bizdeydi. Yaşlarınız yakın olduğu için Batuhan’la birbirinize ayrıca düşkünsünüz. Onlar gelir gelmez herkesi ekip oyuna daldınız ikiniz. Ancak sen henüz küçük olduğundan, henüz paylaşmayı bilemediğinden; henüz yenilgiyi öğrenmediğin için hep senin istediğin olsun istediğinden ve kızdığın zaman duygularını ifade etmeyi bilemediğin için herhangi bir kriz anında çocukcağıza pata küte vuruyorsun. Canı yanıyor kuzumun, çok hem de. Ama vuran sen olduğun için, sen küçük olduğun için ve seni çok sevdiği için gıkını çıkarmıyor. Biz müdahele etmeye çalışıyoruz tabi ki ilişkinize, ama gene de kriz anları yaşanabiliyor.

Bu Pazar günü yine, istediğin olmadığı için Batuhan’a bir tane patlatıverdin, küçük sıpam. Ortamdaki herkes “Aaa, neden vurdun ama, özür dile abinden” benzerinde olaya müdahil oldular. Sen yine “yalan söylemenin sakıncaları” konusuna henüz tam olarak hakim olmadığından “Batuş bana vurdu, ben vurmadım!” dedin; küçüksün elbet, üstünde durmadı kimse.

Herkes önüne döndüğünde, gene benim küçük kalpli güzel kızım Batuhan’ın yanına gidip “Sana vurduğum için özür dilerim” dedi fısıldayarak. Yani, özür diliyorsun ama bir taraftan da gururuna yediremiyorsun, kimse duymasın istiyorsun. Batuhan çok bozulmuştu, hiç cevap vermedi, oralı olmadı. Sen fısıldayarak tekrarladın, takdir ve barış bekliyordun oysa ki, “Sana vurduğum için özür dilerim” dedin. Batuhan cevap vermedi ve odadan bir hışım dışarı çıktı.

Sen oyuncaklarınla oynamaya devam ederken kafanı bile kaldırmadan söylendin kendi kendine: “Özür dilemişiz dedik...!!”.

Ah Cemre, ah Cemrem, öyle tatlı, öyle komiksin ki. Öldüm gülmekten. Özür diledim işte, ne uzatıyorsun diyorsun kendi kendine... J

Sonra aranızda barış imzalandı tabi, arada kavga gürültü çıksa da çok güzel oynadınız.

Akşam olunca Batuhan gitmek istemedi, ağlamaya başladı, sen ona bacaklarından sarıldın, ben Batuhan’a “Bayramda tekrar görüşeceğiz bitanem, o zaman dolu dolu bir hafta geçireceğiz, bak Cemre de üzülür sen ağlarsan” derken sen de bacaklarına sarılmış kafanı sallıyordun üzgün üzgün. Ah benim tatlı pıtırcığım...

O akşam Bursa’ya giderken arabaya biner binmez Batuhan yine ağlamaya başlamış.  Öyle üzgünmüş ki, annesine “Anne, bağıra bağıra ağlayabilir miyim?” demiş; sonra da ağlaya ağlaya annesinin kucağında uyuyakalmış!

Sen onlar gittikten sonra, tüm gün oyun oynamanın yorgunluğuyla hemen uykuya daldın. Ertesi sabah seni Gülay teyzen uyandırdı, ben işteydim. Dediğine göre bir karış surat, bir afra bin tafrayla kalkmışsın: “Batuş gitti diye moralim bozuk” diyormuşsun bir de. J Batuhan da sabah kalkmış annesine “Dün Cemre bana 3 kere vurdu; ama olsun o daha küçük, bilmeden yapıyor” diye anlatmış.

Cansınız siz. Birbirinizi hep böyle sevin, hep birbirinizin yanında olun hayatınız boyunca.

Ben de sizleri çooook seviyorum.