Güzel kızım,
Geçtiğimiz 2 hafta seninle dolu dolu bir bayram tatili
geçirdik.İlk haftasını yazlıkta, anneanne & babaannenin evlerinde kuzenlerinle dolu dolu geçirdin. Açıkçası yazlıkta sen sürekli oyun oynar halde olduğundan, ben de çok birşey anlayamıyorum; demek istediğim seninle olmanın tadına çok varamıyorum. Ama yine de ma-aile olmanın tadı başka. Seninle 24 saat bir arada olabilmek her koşulda, her durumda çook çok güzel ve doyumsuz..
Bir sonraki hafta çekirdek ailemizle bir Karadağ tatili
yaptık, senin ilk yurtdışı tatilin. Çok uzun bir uçuş değildi, 1.5 saat kadar
sürdü. Ama senin kısa İstanbul-yazlık uçuşundan sonra gene de nispeten ilk
uzun-yurtdışı uçuş deneyimin oldu. Bizi hiç üzmedin..
Uçağa biner binmez hostes ablaların dağıttığı oyuncak
poşetinin içine daldın. Oyuncak uçak, saat, balon uçak, aktivite kitabı; sen
onlarla oyalanırken yolculuk bitiverdi. Giderken seni daha çok baban idare
etti; ben ne zamandır izleyemediğim “Siyah Kuğu” filmini bulunca, onu izlemeden
edemedim. Bitiremesem de yarısından çoğunu izledim.
Ve sonra tatil başladı. 2 gün Ulcinj, 3 gün Kotor’da
kaldığımız; her gün farklı bir yerde denize girdiğimiz; sen tatilinden nasıl
keyif alacaksan bizim de ona göre plan yaptığımız dolu dolu 5 gün geçirdik
prensesimle.
Karadağ adı üzerinde dağlık bir ülke, sahilleri de
çoğunlukla taşlık. Biz de meşhur plajlarını denemeye çalıştık olabildiğince
–hazır gitmişken görmeden dönmeyelim dedik-, örneğin “Sveti Stefan” gibi.
Dediğim gibi taşlık plajlardan çok keyif almadın ama gene de hep suda geçirdin
günlerini, kendine eğlence yarattın hep; bize hiç sıkıntı çıkarmadın. Bolll bol
dondurma yedin sahilde J Arada aşağıdaki gibi
yok yere sapıtıklık yaptığın zamanlar da olmadı değil balım J
Kumlu plajlarda
keyfine diyecek yoktu. Bir an bile sudan çıkmadın. Kovalarla oynadın, mini su
yatağını yüzdürdün.. Sürekli arkadaş arayışı içindesin. O kadar sosyal ve cana
yakınsınki, sanırım anneannene çekmişsin bu konuda. Biz yabancı dilden dolayı
insanlar seni anlamayacağı için çok şaşkınlık yaşayacağını düşünmüştük
gitmeden, yaşamadın. Okuldaki yabancı asıllı İngilizce öğretmeninden mi alıştın
bilemiyorum; onların farklı bir dil konuştuğunu hemen anladın, seni
anlamamalarına sinirlenmedin ve derdini anlatabilmek için benden yardım
istedin.
Bir de bir arkadaş bulur bulmaz, hemen ona bağlanman var.
Çok tatlısın J Ama bu kadar
duygusal olman beni biraz ürküttü. Mesela ilk gün Kosova asıllı Erona ile
tanıştın, birlikte uzun süre çığlıklar ata ata denizde oynadınız, cips
yediniz.. Sonra Erona Hello Kitty desenli büyükçe deniz simidini alıp, denizde
simitle oynayan başka çocukların arasına karıştı. Öyle üzüldün, öyle alındın ki
anlatamam. “Erona niye gitti anne, neden benimle oynamıyor anne, onların neden
simidi var anne” diye sordun durdun. Erona denizde oynamaya devam ederken biz
oradan ayrıldık, sen hala Erona’nın adını sayıklıyordun ve ertesi gün de aynı
plaja gitmek için söylendin durdun.. Bu kadar duygusal olman, arkadaş canlısı
olma durumunu bu derece duygusallıkla ele alıyor olman, ilerde incinirsen
düşüncesi ile beni biraz ürküttü.. Bakalım, yaşadıkça göreceğiz.
Erona’yla Ulcinj plajında oynadığın günün ertesi günü
Kotor’a geçtik ve ilk günü otelin plajında değerlendirdik. Orada da 6-7
yaşlarında Emma isimli bir kız çocuğu ile seni arkadaş yaptım, elimden tutup
beni götürüyorsun zaten, “anne hadi tanıştır” diye. Kız bir değişikti, zaten
dil olarak anlaşamıyorsunuz, yaşlarınız da tutmuyor, oyun kuramıyorsunuz; kız
sürekli su tabancasıyla senin suratına su sıktı ve sen çok rahatsız oldun. Onu
uyarmama rağmen bunu yapmaya devam etti, 2 dk yanyana huzurla oyun
oynamışlığınız yok, ona rağmen ertesi 2 gün Emma da Emma diye tutturdun. Nedir
bu acıya rağmen arkadaş hayranlığı, şaşakaldım. Hayır olsun bakalım..
Tatilin son günü Kotor’da hava biraz kapalıydı. Hatta son
gün sahildeyken yağmura bile yakalandık; seninle dondurma almaya gitmiştik,
yolun ortasında kalakaldık böyle J
Hava çok güzel değildi ama kumlu bir plajdı orası ve sen çoook eğlendin son
gününde de bitanem.
5 gün boyunca denize-plaja doydun. Ama nedense bu sene
bir su korkusu geliştirmişsin, anlayamadığım bir şekilde. Kucağımızdan hiç
inmedin, kıyıda çimlemek haricinde denize kendi kendine girmedin. Derinlere
giderken de hep benim kucağımda olmak istedin. Dikkat ettiğimiz şu oldu, babana
değil bana daha çok güveniyorsun. Birimizin kucağında denize gidecek isen hep
beni istedin.. Annenin yeri her zaman başka mı oluyor?
Kuzucum, tatilini sadece süt, nutella ve patates
kızartması yiyerek geçirdin desem abartmış olmam. Doğru düzgün bir gıda geçmedi
boğazından. Zaten yemek ile sıkıntın var, gözlemledik ki bizimle başbaşa iken
bu durum tavan yapıyor. Senin damak tadına uygun yaptırdığımız ızgara
tavukları, domatesli makarnaları bile ağzına sokmadın.
Daha önce tuvalet problemin için gittiğimiz çok iyi bir
pedagog var, bu konuyu da ayrıca yazacağım bir gün. Onun asistanına mesaj attım
oradan, doktorun müsait olduğu ilk gün bu konu için ona gitmek istiyorum. Zor
randevu alınıyor, bakalım ne zaman gidebileceğiz...
Biz bir yerlerde yanlış yapıyoruz, bu çok belli. Ve bu
yanlışın içinde bir kısır döngü içindeyiz babanla, yönetemiyoruz bu durumu: ne
senin beslenmen ne de kendi sinirlerimiz açısından. Karşılıklı daha fazla
yıpranmamak ve en önemlisi senin psikolojin & sağlıklı beslenmen adına en
kısa zamanda bir uzman görüşüne ihtiyacımız var.
Güzel kızım, tatilimizin son gecesinde (15 Temmuz
2016) sen yatağında mışıl mışıl uyurken
Türkiye’den darbe yapıldığı bilgisi geldi. Panik olduk tabi ki elin
memleketinde, haber de alamadık doğru dürüst. Ertesi günü akşamı yola
çıkacaktık normalde. Sabah otelden çıkış yaptık, günü internet erişimimiz
olmadan ve dolayısı ile memleketteki durumları bilemeden geçirdik. Karadağ’da
Avrupa’nın en büyük gölü olan “Skadar Lake”i görmeye gittik. Yanında yemek
yiyebileceğimiz güzel bir tesis bulduk, hava yağışlı olduğundan içerde oturduk,
pek de gölü görebildik diyemem. Biz babanla yemek sense tabi ki kızarmış
patates yedin ve yola çıktık sonrasında. Havaalanına vardığımızda uçuşumuzun
iptal edildiğini öğrendik. THY bize otel bulma konusunda yardımcı oldu (çok
şükür!!); otelimizi ve yol masrafımızı onlar karşıladı. Geceyi başkent
Podgorica’da geçirdik. Sen çok erken saatte melekler gibi uyudun, biz babanla
geceyi internet başında memleketten haber almaya çalışarak geçirdik, yemek bile
yemeden. Bir ara kafamız dağılsın diye lobide kahve içtik, sonrasında sıkıntıdan
uykusuz bir gece... ve sabah 10.00 uçağı ile yurda döndük.
Ülkemiz sıkıntılı günler geçiriyor.
Sen herşeyden habersiz masum dünyanda büyüyorsun meleğim.
Ben seninle yıkanıyorum, paklanıyorum, ben oluyorum,
temiz oluyorum, insan oluyorum, anne oluyorum.
Ben seninle daha “iyi” oluyorum; büyüyorum, çok güzel
büyüyorum.
Seninle geçen her saniyenin tadına doyamıyorum.
Ruhum yeşillendi seninle, paklandı, aşka doydu; gözlerim
her saniye seni seyretmekle bayram etti.
Mis kokulum, canımın yarısı, ciğer parem,
İyi ki varsın benim can parçam, bal kuzum,
İyi ki varsın..